Makaleler

Ya İçindesindir Çemberin Ya da Dışında!

Komünist Partiyi “işçi sınıfının öncü ve örgütlü müfrezesi; ideolojisi, programı, tüzüğü, strateji ve disipliniyle proletaryanın sınıf örgütünün en yüksek biçimidir” diye tanımlarız. Fakat burada soyut, cansız bir şeyden bahsetmiyoruz. Canlı, sürekli hareket ve devinim halinde olan bir mekanizmadan bahsediyoruz. Elbette bu mekanizmayı çalıştırıp işlevli kılacak sınıfın en bilinçli kesimi olan partinin kadro ve militanlarını da dahil ediyoruz bu canlı mekanizmaya ve tanıma.  Ve nasıl ki partinin üye ve militanları  onun ideoloji ve programından bağımsız bir anlam ifade etmiyorlarsa; KP de ne kadar doğru strateji ve politikaya sahip olursa olsun onları yaşama geçirecek kadro-üye ve militanları olmadan yaşam şansı bulamaz. Açık ki kadro ve militanlar KP’nin niteliğini gösterir. KP ile birleşip bütünleştiğinde kolektif bir güce dönüşür. Yoksa sadece birey olarak kalır. Birey olduğunda güçsüzleşir, hiçleşip anlamsızlaşır. Kolektifle bütünleştiğinde anlam kazanır.

Parti ile bütünleşmek ise MLM bilimini, bilgiyi kuşanıp, devrimin sıra neferleri, kavganın lokomotifi olmaktan geçiyor. Yönümüzü özgür geleceğe çevirip partiyi devrimi, kendimizi, yoldaşlarımızı her daim ileriye taşıma çabasından geçiyor. Bu da; içinde bulunduğumuz somut gerçekliğin, kitlelerin durumunun, partinin ve örgütlü mücadelenin zorunluluğunun görülmesini, kavranmasını bilince çıkartıp ona göre donanılmasını gerektiriyor. Bu sağlanmadığında estirilen tasfiyecilik ve umutsuzluk rüzgarının akımına kapılmak kaçınılmaz olur.

 

Devrimcilik Gerici Sistemden Arınmadır

Bu rüzgar belki kişiyi devrimci saflardan tamamen koparmayabilir. Fakat farkına dahi varmadan bir yanının sisteme demir atmasını sağlar. Devrimci saflara baktığımızda bunun örnekleriyle karşılaşmamız mümkün. Bunun bir biçimi de örgütlü mücadelenin hem içinde hem dışında olunmasıdır. Örgütlülük adı altında örgütsüz, bireysel,  üstlenilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi gibi pratiklerde…

İçinden geldiğimiz sınıflı toplumun sınıf özelliklerini de devrimci saflara taşıyoruz diye sıkça dile getiriyoruz.

Bu ülkede de özellikle 80 AFC sonrası toplum, özüne yabancılaştırılmış,  günübirlik yaşayan, emek vermeden sonuç almaya çalışan vb. ile şekillendirilen bir kuşak olarak yetiştirildi.  Böylesi bir toplumun içinden çıkıp o şekillenişe ve faşist sisteme karşı duyulan hoşnutsuzlukla saflara gelen devrimcilerin bu şekillenişten azade olduğunu söyleyemeyiz. Saflarda da bunlardan arınıp olumsuz özelliklerin atılması bir anda olmuyor. Değişim, gelişim, süreç ve bilinçli iradi bir müdahaleyi zorunlu kılıyor. Taşığıdımız geriliklere karşı mücadele edip  kolektifle bütünleşemediğimizde “örgütlü” bile olsak hep bir ayağımız sistemde olur. Partiye, devrime pamuk ipliğiyle bağlanmış oluruz. Ve saflardaki duruşumuz da hem içinde hem dışında olmak biçiminde olur.

Oysa devrimcilik gerici sistemden arınmadır. Eskiyi, çürüyeni atıp yeniyi inşa etmekdir. Bu da aynı zamanda bedel ödemeyi göze almak, gerektiğinde bedel ödemektir. Zorluklarla mücadele etmektir. Ne için bedel ödenip mücadele edilmesi gerektiğinin ve zorunluluğunu bilince çıkarılmasıdır. Kavranılmayan, gerekliliğine inanılmayan hiçbir şeye dört elle sarılınamaz ve çemberin hem içinde hem de dışında olunur. Çünkü bir tarafta sistemin uyguladığı baskı, zulüm, sömürü, ölüm ve katliam gibi kötülükleri gördüğü için buna karış koyma, tavır alma, mücadele etme isteği duyulur. Ve devrimci saflarda durulur. Diğer taraftan da bedel ödemek, zora gelmek istenmez. Saflarda istikrarsız bir duruş olarak yansır. Bu pratik yapılan her işte her eylem ve faaliyette kedisini gösterir. Ortak alınan kararlar takip edilmez,  hayata geçirmek için yeterli çaba sarf edilmez. Elbette bunun tersi de vardır.

 

Proleter Devrimci Kişiliği Her Gün Yenileyelim!

 Örneğin bir kampanya vb. için faaliyet takvimi çıkarılıp düzenli toplantılar, eylemler vb. yapma  kararı alınıp da sıra pratiğe geldiğinde kararların esnetmeden uygulanması,  faaliyetçilerin toplantılara düzenli katılması ya da başka işlerin -çoğu zaman bireysel işlerin- gölgesinde onlardan arta kalan zamanlara sıkıştırılmaması gibi pratikler yaşanıyorsa, kararlar kendiliğindenciliğe bırakılarak boşa çıkarılmıyorsa kavrayışta belli bir düzey yakalanmış demektir. Orada militanların zorunluluğu bilince çıkardığını, içinde ve dışında olmak arasında bocalamadığını görürürüz.

Biliyoruz ki  kendisini  kolektifin içinde hissedenler görev ve sorumluluktan kaçmazlar.

Mao yoldaşın dediği gibi “Çetin bir çalışma, önümüze konulmuş ve sırtımıza yüklenmek için bize meydan okuyan bir yük gibidir. Bazı yükler hafiftir bazıları da ağırdır. Öyle insanlar vardır ki hafif yükleri seçerler ağırlarını da başkalarına bırakırlar. Güzel bir davranış değildir bu. Bazı yoldaşlar başka türlü davranırlar rahatları başkalarına bırakırlar ve ağır yükleri kendileri taşırlar, herkesten önce güçlüklere dayanırlar, rahatı da en son tadarlar. Bunlar iyi yoldaşlardır. Hepimiz onların komünist ruhundan örnek almalıyız.”

Devrimin, partinin sorunları, kitlelerin örgütlenme ve devrim ihtiyacı bizden de daha fazla yük almamızı istiyor. Hafif yükü, bireyciliği, bencilliği seçmeyen, sorumluluklardan kaçmayan yoldaşlar gerçekte kolektifle bütünleşen; beyni, bilinci ve yüreğiyle devrim cephesinde olan yoldaşlardır.

Onun içindir ki sürekli değişim ve yenilenme gösterirler. Geri, hastalıklı yönleriyle birlikte kendilerini partiye dayatmazlar. Bu süreç yeni tecrübesiz yoldaşlarda olduğu gibi yılların deneyimine sahip, onlarca olumlu pratik sergilemiş, onca badireler atlatmış, partiye emek vermiş yoldaşlarda da yaşanabilir. Zira bilinir ki bireyin kendisine devrimci müdahalesinin zayıfladığı yerde gerileme başlar. Çeper daralır, gitgeller çoğalır. Ta ki tamamen koparıp savurana kadar…

Bugün devrim cephesinde bulunduğumuz yeri ileri taşımak için daha fazla yoğunlaşmalı, daha incelikli ve geleceğe dönük düşünme tarzını geliştirmeliyiz. Toplumun tüm kesimlerine yönelik saldırıların yoğunlaştığı, bıçağın kemiğe dayandığı, halkımızın arayış içinde olduğu, birçok bölgede kendiliğinden tepkilerin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Kitleler büyük oranda örgütsüz. Bize düşen, onlarla daha fazla buluşmak, daha sistemli bir örgütlenme faaliyeti yürütmek, umudun adresi olmak ve somut durumu daha derinlikli analiz etmektir. Halk kitlelerinin sorunlarının yakıcılığını ve devrimin zorunluluğunu daha ileri bir noktada bilince çıkarmalıyız. İdeolojik donanımımızı güçlendirmeli, toplumun her hücresinden beslenme ve onu örgütleme hedefimizi daima güncellemeliyiz.

Yıkmak istiyorsak bu faşist sistemi; içimizdeki parçasına vurmayı her daim sürdürerek devam edelim biz de. Üzerimizde ağırlık yapan, bizi geriye çeken, yüklerden silkinip, geriliklerimize vurup,  örgüt ve örgütlü olma bilincimizi daha da geliştirelim. Proleter devrimci kişiliği her gün yenileyip, kolektifin bütün birimlerinde uyumlu, tutarlı bir mücadele ile hareketimizin daha hızlı ve daha güçlü bir biçimde yol almasına hizmet edelim.

Unutmayalım ki biz öncüyle bütünleştiğimiz oranda kitleler ve devrim bize yakınlaşacaktır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu