GüncelMakaleler

SENTEZ | Koridorlar, Yollar ve Kuşaklar

"Medyada “Koridor savaşları” başlığı ile yer bulan bu emperyalist dalaş devam ederken, bölge halklarının payına ne düşüyor?"

Tüm dünyada emperyalist savaş hazırlıkları sürüyor. Bu hazırlık yalnızca askeri alanda yürütülmüyor. Ekonomik savaşların da kavşak noktası haline gelen Ortadoğu’dan geçen ya da geçmesi planlanan birçok koridor, yol ve kuşak projesi mevcut. Lakin bu projeler yapılırken “elverişli” konumu hesaplanan birçok Ortadoğu ülkesinde savaş ve yoksulluk artarak devam ediyor.

Son yılların en popüler söylemleri arasında yeni koridorlar, yeni yollar ve yeni kuşaklar yer alıyor. Bir tarafta Kuşak ve Yol, diğer tarafta INSTC (Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru), bir diğer tarafta IMEC (Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru)… Bahsi geçen bu yeni ticaret yollarının bir tarafında batılı emperyalistler ve Hindistan diğer tarafında Çin varken bölge bu ülkeler arasında yeni bir çekişmenin sahası olacak.

Kuzey-Güney ulaşım koridoru

Hindistan bu noktada önemli bir kavşakta duruyor. Çin ile arasındaki gerilim sürerken diğer yandan batılı emperyalistler için büyüyen Çin emperyalizmine karşı elverişli bir piyon görevi görüyor. Ülkede halkın yoksullaşması artarken zenginler daha da zengin olmaya devam ediyor. Farklı etnik kimliklere ev sahipliği yapan Hindistan aynı zamanda artan nüfusuyla da Çin ile yarışıyor. Devlet, halkın öfkesini kontrol etmek için yalnızca farklı etnik kökenlerden halk kitlelerinin çelişkilerini kullanmakla kalmıyor aynı zamanda emperyalizmin “sihirli dünyasını” kitlelere pazarlayarak ciddi bir yabancılaşma da yaratıyor. Hindistanlı egemenler sermayelerini büyütebilmek için değişen dünya düzeninde kendilerine pay almak istiyorlar. Bunun için de yukarıda bahsettiğimiz bu yeni ticaret yolları önemli bir yerde duruyor. Hindistan kavşağında bulunan iki önemli koridor projesi mevcut. Bunlardan birisi batılı emperyalistler üzerinden örgütlenen IMEC diğeri ise INSTC.

Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru, Tahran’ın Azerbaycan ve Rusya ile diğer ülkelerle bağlantı kurmayı planladığı İran limanlarını ve demiryollarını kullanarak Hindistan’dan Finlandiya’ya mal taşımayı kolaylaştırmak için tasarlanmış büyük bir transit yol. Bu bağlantılar, Rusya’nın demiryolu bağlantısı yoluyla hem Fars Körfezi’ne hem de Hindistan’a erişimini sağlayacak. 2000-2002 yılları arasında projenin temelini Rusya, İran ve Hindistan attı. Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Belarus, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna ve Bulgaristan da dahil olmuştu.

INSTC, Ukrayna savaşından sonra Rusya için daha önemli hale geldi. Gazeteci Fehim Taştekin’in Gazete Duvar’daki “Koridor savaşlarından koridor kesişmelerine” isimli yazısında bu koridorun Türkiye’ye bağlanma potansiyelinin de önemli olduğu vurgusu yapılıyor. Koridorun Türkiye’den geçmesi elbette önemli fakat bununla birlikte son süreçteki gelişmeler göz önüne alındığında Irak ve Türkiye arasında yapılması planlanan demiryolu projesi de suya düşmüş görünüyor.

Kuşak ve yol

Çin emperyalizmi tüm dünyada ekonomik anlamda yayılmaya devam ediyor. Savaş sahalarında askeri anlamda neredeyse hiç görülmeyen Çin, son süreçte özellikle Suudi Arabistan ve İran arasında arabuluculuk yapmak, ağır tecrit altındaki Suriye rejimi başkanı Beşar Esad’la görüşmek gibi adımlar atıyor. Bu adımların sonucunda Ortadoğu’daki dengelere de ne kadar hakim olduğu ortaya çıkıyor. Çin’in bölgede daha fazla söz sahibi olması, başta ABD olmak üzere batılı emperyalistlerce pek hoş karşılanmıyor.

Çin elbette uzun yıllardır sürdürdüğü ticari anlaşmalar, ekonomik projeler vb. üzerinden Ortadoğu’daki varlığını güçlendirdi. Bu projelerin en önemlilerinden birisi de 8 trilyon dolar değerindeki Kuşak ve Yol projesi. 2049’a kadar tamamlanması planlanan bu projenin duyurusu 2013 yılında yapılmıştı. Çin’in bu projesi tesadüfi değildi. Batılı emperyalistleri bu projeyi ilk etapta önemsemiyormuş gibi görünse de Çin’in hali hazırda yürüttüğü hegemonyasını güçlendirme hamlesinde önemli bir yeri kapsadığı kısa süre içinde ortaya çıktı. “Yeni İpek Yolu” diye lanse edilen bu ticaret yolunun amacı yalnızca Çin’in ticaret hacmini büyütmek değil ekonomik hegemonyasını da güçlendirmekti.

Demir ve kara yolunun yanı sıra deniz yolunu da kapsayan proje, Çin’i dünyaya bağlayan girişim olmasıyla dikkat çekiyor. Tahmini olarak 100’den fazla ülkede 2 bin 600’den fazla projeyi kapsayan bu koridor, 6 ana güzergahtan oluşuyor. Bu güzergahlardan birini de Türkiye’den başlayan ve “Orta Koridor” adı verilen proje oluşturuyor. Bu güzergâh, Türkiye’den demir yolu ve kara yolu bağlantılarıyla sırasıyla Gürcistan, Azerbaycan ve Hazar Denizi’ne, buradan da Hazar geçişi kullanılarak Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan güzergahını takip ederek Çin’e ulaşıyor.

Çin bu projede tecrit edilmiş Esad rejimi ile de her türlü ilişkiyi geliştirmeye hevesli görünüyor. Çin ile Suriye arasındaki diplomatik ilişkiler 1956 yılına dek uzanıyor. Ancak iki ülke bir Rusya-Suriye veya İran-Suriye ilişkisine benzer derinlikte ve çeşitlilikte ilişki kuramadı. Suriye devlet başkanının Çin’e son ziyareti 2004 yılında gerçekleşmişti. O yıllarda Çin Ortadoğu’daki ülkelerle sınırlı ticari ilişkiler kuruyordu. Bölgede ABD emperyalizminin varlığı ve Suriye’nin batıya açılma stratejisi ile birlikte Çin’in içine kapanmayı tercih eden politikası ilişkilerin derinleşmesine engel oldu. Ancak 2011’de başlayan Suriye’deki iç savaşla birlikte Çin emperyalizmi bölgede yeni bir imkân gördü. Türkiye’nin desteklediği çeteler de dahil olmak üzere “Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden” tüm gruplara karşı olduğunu her fırsatta yineleyen Çin, geçtiğimiz yıl da tüm yaptırım ve belirsizliklere rağmen Suriye ile Kuşak ve Yol projesi kapsamında bir dizi anlaşmaya imza attı. Esad rejimin projeye bu şekilde dahil edilmesi ise ekonomik ve siyasi yaptırımlar dahil birçok konuda Esad rejiminin derin bir nefes almasını da sağlamış oldu.

Kuşak ve Yol projesi elbette Ortadoğu’da yalnızca Türkiye ve Suriye’yi kapsamıyor. Arap Yarımadası, İran Körfezi ve Mısır, Somali’den Kenya’ya, Kızıldeniz ve Akdeniz’den Avrupa’ya uzanan oldukça geniş bir alanı kapsıyor. Hindiçini Yarımadası Ekonomik Koridoru (CICPEC), Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC), Çin- Orta Asya- Batı Asya Ekonomik Koridoru (CCWAEC), Bangladeş- Çin- Hindistan- Myanmar Ekonomik Koridoru (BCIMEC), Çin- Moğolistan- Rusya Ekonomik Koridoru (CMREC) ve Yeni Avrasya Kara Köprüsü Ekonomik Koridoru (NELBEC) gibi alt projeleri olan bu proje batılı emperyalistlerin yarattığı boşlukları doldurmakla kalmıyor aynı zamanda geçtiğimiz aylarda Suudi Arabistan örneğinde gördüğümüz gibi emperyalistlerle pazarlıkların da kızışmasına sebep oluyor.

Yeni bir baharat yolu mümkün mü?

Avrupalı emperyalistler açısından pandemi ve ardından Rusya-Ukrayna krizinin başlaması ile dengeler değişti. Pandemi sürecinde hammadde ve ürünlerin dolaşımı açısından sıkıntılar yaşanıyordu. Ardından başlayan Rusya-Ukrayna savaşı ile de yeni ihtiyaçlar doğdu. Hem Rusya’yı dışlayacak hem de Çin’e tedarik anlamıyla bağımlılığı ortadan kaldıracak bir şey yapmak gerekiyordu. Bunun için de 2016’da planlanmasına başlanıldığı iddia edilen IMEC projesi önemli bir yerde duruyordu. Hindistan’dan Avrupa’ya uzanacak bu alternatif yolun kavşak noktası ise yine ve yeniden Ortadoğu oldu. Avrupalı emperyalistlerin bu projesi şüphesiz son noktada ABD ile de ticaret anlamına geliyor. Batılı emperyalistler, Çin’in projesine oranla kendi projelerinin % 40 daha az maliyetli olacağını iddia ediyorlar.

Başta ABD olmak üzere batılı emperyalistler Yeni Baharat Yolu ile Çin’in İpek Yolu projesini kesmek istiyorlar. Bu proje ile Hindistan Çin’le bölgesel düzeyde rekabetini daha geniş biçimde küresel bir rekabete dönüştürmüş olacak. İran’ı es geçerek Suudi Arabistan üzerinden İsrail’e oradan da Yunanistan’ın Pire limanına buradan da Avrupa’ya uzanıyor. Bu yolun içinde Türkiye yok. ABD projenin içinde olmasa da bütün bu ticaret hem İran gibi düşmanlarını devre dışı bıraktığı için hem de İsrail gibi ülkeleri daha da güçlendireceği için önemli bir yerde duruyor. ABD’nin Ortadoğu’da kaybettiği etki gücünü de yeniden canlandırması bekleniyor. Bu nedenle de projenin içinde olmasa da ABD, bu işin öncülüğünü ve arabuluculuğunu yaptı.

Bu proje aynı zamanda Suudi Arabistan açısından ABD ile gerileyen ilişkileri, Çin’e yaklaşması ve OPEC+da Rusya lehine kararlar alması bağlamında değerlendirilmeli. IMEC sayesinde Avrupalı emperyalistler üzerinden kurulan bu “Küresel Güney” etkisi ile ABD’nin zayıflayan hegemonyasını yeniden güçlendirmesinin yolları açılabilir.

Bu denklemde sadece İran değil, Bahreyn ve Lübnan’ın da bir şekilde devre dışı bırakıldığı görülmekte. İran’ın Şii Hilali projesinin geçtiği güzergahtan geçmeyen bir IMEC söz konusu.

Eski baharat yoluna benzetilen proje, Hindistan’ın Mumbai şehrinden başlayarak deniz yoluyla BAE’nin Dubai şehrindeki limana, oradan da demir yoluyla Al Gheweifat ilçesine ulaşacak. Daha sonra Suudi Arabistan’ın Haradh ilçesinden ve Riyad şehrinden geçerek Ürdün’e, ardından İsrail’in liman kenti Hayfa’ya ulaşacak. Hayfa’dan deniz yoluyla Yunanistan’ın Pire Limanı’na götürülecek ürünler buradan da kara yoluyla Avrupa’ya taşınacak.

Peki ya Türkiye?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiye bu planlara dahil edilmedi. Bu planın içinde neden Türkiye’nin olmadığı ise özellikle son birkaç yıldır şiddetlenen Erdoğan’ın tehditleri olduğu düşünülüyor. Ortadoğu’da izlediği politikalar, yaptığı pazarlıklar ve yapmaya çalıştıkları batılı emperyalistler tarafından görülüyor. Erdoğan, göçmen krizini kullanma biçimi, tahıl koridoru meselesindeki tutumu ve Rusya ile yaptığı pazarlıklar göz önüne alındığında batılı emperyalistler tarafından “güvenilir bir ortak” olarak görülmüyor. Ancak bu durum hem Erdoğan’da hem de Türk burjuvazisinde ciddi bir rahatsızlık yarattı. Türk televizyonlarında düzenlenen programlarda bu açıkça görülüyor. IMEC projesi bir yandan küçümsenmek istenirken diğer yandan neden Türkiye’nin bu projeye dahil edilmediğine dair rahatsızlıklar açıkça dile getiriliyor. Erdoğan da bunu “Türkiyesiz koridor olmaz” diyerek açıkça dile getirdi.

Aynı zamanda Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen birçok ekonomist bu durumu “Amerikan komplosu” olarak değerlendirerek bir yandan da sözde “anti-Amerikancı” bir imaj çizmeye çalışıyorlar. Ancak esas rahatsızlık Türkiye’nin içine battığı çoklu bataklıklardan bir türlü çıkamıyor oluşu. Bu nedenle de pazarlık konusu yapabileceği daha fazla hamleye hazırlık için hem Azerbaycan eliyle Karabağ’ın işgalini hızlandırıyor, hem Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin aktif olduğu Irak sınırında kontrolü ele almak için saldırılarını artırıyor.

Erdoğan şimdilik, Irak üzerinden Körfezi kara ve demiryollarıyla Mersin limanına bağlayacak Kalkınma Yolu Projesi’ni gündemde tutmaya çalışıyor. Bu koridor Irak Kürdistanı ve T.Kürdistanı üzerinden geçiyor. Irak ve Türkiye arasındaki geçiş Şırnak. Erdoğan’ın en azından Irak Kürdistanı’nı devreden çıkaracak Ovaköy-Musul hattı önerisi ile bir hamle yaptı. Ama bunların hepsinden önce Bağdat ve Erbil’le sürdürdüğü gerilimli ilişkiden çıkması lazım.

Çin’in Kuşak ve Yol ile birbirine bağlamaya çalıştığı ülkeleri altyapı projelerinin inşası için yüksek miktarlarda krediler ile kendine borçlandırdığı, ABD tarafından dile getirilerek bu projenin prestiji düşürülüyor. Ancak Hindistan’da gerçekleşen G-20 zirvesinde duyurulan ancak kökenleri 2016’ya dayanan IMEC de geçtiği yerleri kendisine farklı biçimlerde borçlandıracağı aşikâr.

Medyada “Koridor savaşları” başlığı ile yer bulan bu emperyalist dalaş devam ederken, bölge halklarının payına ne düşüyor? Bütün bu projeler pazarlanabilmek için “geçtikleri yerlerde yaratacakları imkânlara” ihtiyaç duyuyor. Aynı zamanda burjuva ekonomistlerin sıkça dile getirdiği bir şey var ki, o da koridorların “güvenli” ülkelere ihtiyaç duyduğu. Bu nedenle haksız savaşların ve yoksulluğun ağır biçimde ezdiği bölge halkları nezdinde bu koridorlar bir umut olarak algılanabiliyor. Özellikle isyanların yeniden gündemde olduğu bir süreçte bölgedeki gerici devletlerin emperyalistlerin böylesi bir iş birliğine bu anlamıyla da ihtiyacı olduğu açık.

Kısa vadede bu koridorlar bazı küçük imkanlar doğursa da aslında geçtikleri yerlerde emperyalistlerin sömürüsü daha fazla artacaktır. Dünyanın bir ucundan diğerine uzanan bu koridorlar halklar açısından vurgundan başka bir şey olmayacaktır. Bir mucize ve kurtarıcı gibi sunulan kredilerle de sınırlı kalmayacak, her türlü zenginliği sömürürken başta Ortadoğu olmak üzere geçtiği yerlerdeki halkların payına pek bir şey düşmeyecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu