GüncelKadınMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | Onlar Nasıl Bu Kadar Direngen? Ya da “Biz” Neden Onlar Kadar Direngen Değiliz?

İktidar, patronlar, jandarma-polis nereden saldırıyorsa, kadınlar ve LGBTİ+lar da gücünü oradan alıyor. Kendisine ait olanı, emeğini, evini, işini, yaşamını korumak için direnişe geçiyor.

Direniş sadece öfkeden doğmaz elbette, öfke en nihayetinde şiddetlenir, sonra küllenir, sonra da çoğunlukla söner. Direniş ise, bunun ötesinde öfkeyi de ortaya çıkaran bir dizi yaşanmışlıkların sonucudur. Yaşanmışlıklar ne kadar derin, uzun ve acılıysa direniş de o kadar yıkıcı ve sağlam olur.

Son yıllarda köylünün toprağını gasp etmeye ya da zehirlemeye çalışan şirketlerden, işçileri haklarını talep ettikleri ya da sendikalaştıkları için işlerinden atan patronlara, kadınların kölelik zincirlerine yenilerini eklemeye, LGBTİ+ların yaşamlarının cehenneme çevrilmesine, toplumun baş düşmanı olarak gösterilmesine çalışan iktidar ve onun kurumlarına karşı mücadelede kadınların “geçmişe oranla” daha fazla görünür olduklarını ve direngenlikte öne çıktıklarını görmemek imkansız.

Bahsettiğimiz sayısal oran değil elbette. Zira özellikle işçi direnişlerinde bu sayısal oran belirleyici noktada duruyor.

Çünkü TÜİK’in Mart 2023 verilerine göre 2021 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam edilenlerin oranı yüzde 45.2 iken, bu oran kadınlarda yüzde 28.0, erkeklerde ise yüzde 62.8 olarak görüldü. Ekonomik krizin etkisiyle kadınların ücretli çalışma alanına daha fazla girdiği (bir önceki yıl bu oran kadınlarda yüzde 26.3’tü) açıkken, kadın-erkek oranları açısından hala yarısından daha az.

Peki kadınların bu direngenliği nereden geliyor sorusunu, bunu örneğin Agrobay Seracılık’ta bir aydan daha uzun bir süredir direnen kadınlara ve onların söylemlerine bakarak yanıtlayabiliriz. 23 Ağustos’ta çoğunluğu kadın olan 39 işçi, Agrobay Seracılık patronu tarafından Kod 46’dan tazminatsız olarak işten çıkarıldı. Bu işçiler, çalışma koşullarının kötülüğü ve ücret düşüklüğü gibi nedenlerle Tarım-Sen’de örgütlenen işçilerdi. Peki Kod 46 neydi? “İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması” ve patronun bu maddeye dayanarak işçiyi hiçbir yasal yükümlülük altına girmeden kapıya koyabilmesi.

Bu şekilde çıkarılan işçilerin tazminat ve “işsizlik maaşı” dahi alamaması…

Kod 46’dan “hırsızlık, güveni kötüye kullanma” vb. nedenlerle işten çıkarılan Agrobay işçileri Sera önünde bir aydan daha uzun bir süredir direnişte. Asgari ücret karşılığında 80 derece sıcaklıkta, iş tanımlarında yer almayan tüm ağır işleri yapan işçilerden Tülay, “Sabah girdik mi akşama kadar susuyorduk. Konuşurken görürlerse ‘Sus bayan’ deniliyordu. Adımız yoktu. Korkudan, hep öyle çalıştık” diye anlatıyor Kadın İşçi’ye.

Bu süreçte jandarmanın saldırısıyla karşılaştılar, gözaltına alındılar, yerlerde sürüklendiler, yaralandılar ancak hayatlarında ilk kez bu tür “olaylar”la karşılaşan kadın işçilerden Fatma, “neden polis ve jandarmayla karşı karşıya geldiğimizi anlayamadık. Çünkü biz kadın işçileriz, elimizde hiçbir şey yok, biz sadece hakkımızı istiyorduk” diye anlatıyor yaşadıkları saldırıyı ancak buna rağmen işçilerin gözünü korkutmuş değil bu saldırılar, direniş hala devam ediyor.

Bir başka direniş alanı olan Akbelen’de yine kadınları gördük direniş alanında. Ağaçlara sarılarak jandarma-polise direnen 80’lik genç kadınlar, yine yerlerde

sürüklenerek gözaltına alınan Akbelen direnişçileri vardı “sahnede”. Bu direngenliğin nedenini de evi kömür sahasının içinde kalan İlkay’ın sözlerinde bulmak mümkün: “Yıllardır korku içinde yaşıyoruz. Kendi toprağımızı koruduk diye biber gazı sıktılar. Bu ormanın tek dalı kalana kadar direneceğiz. Çamlarımı kaybettim, ellerimi kelepçelemişler gibi oldum, sanki boğazımı sıkmışlar gibi…”

Kiminin işi, kiminin evi, kiminin yaşam hakkı, kiminin var oluş biçimi, kiminin yaşam şekli… İktidar, patronlar, jandarma-polis nereden saldırıyorsa, kadınlar ve LGBTİ+lar da gücünü oradan alıyor. Kendisine ait olanı, emeğini, evini, işini, yaşamını korumak için direnişe geçiyor. Yeter ki bunun farkına varsınlar!

Peki biz bu kadar “farkında” iken, bu gücü neden göremiyoruz kendimizde? Neden uzun soluklu mücadeleler, yenilgiler, saldırılar gözümüzü korkutuyor? Karşımıza çıkan tümsekleri atlayıp geçemiyor da, önünde takılı kalıyoruz? Bizim emeğimiz değersiz mi? Gerçekten “farkında” değil miyiz yoksa? Canımız yeterince yanmıyor mu? Sorular uzun, düşünüp yanıtı bulup, çözmeliyiz. Bu da hepimize “sokak ödevi” olsun.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu