Makaleler

Volkan Yaraşır: ZİNCİRLEME KRİZE DOĞRU

Türkiye hızlı ve sert bir biçimde ekonomik kriz anaforuna sürükleniyor. Seçimler bu süreci tetikledi. Ekonomi ciddi bir belirsizlik içine girdi. Büyüme oranında istikrarsızlık sürüyor. Spekülasyona dayalı büyüme, küresel finansal gelişmelere bağlı bir şekilde düşüş sürecine girdi. 2015’te büyüme oranının yüzde 2.5 olacağı tahmin ediliyor.

Türkiye durgunluk içinde enflasyonu birlikte yaşıyor. Yani iktisadi terminolojiye göre bir stagflasyon evresinde. Bu evrenin krize dönüşmesine yol açacak birçok iktisadi ve siyasi vektör ortaya çıkmış durumda.

Enflasyon beklentisi yüzde 7.5, 8 bandında. Cari açık GSYH’ye oranla yüzde 4.5 seviyesinde. Dış borç stoku 402 milyar doları geçti.

Türkiye’den sermaye çıkışları hızlandı. Finansal Times, Türkiye’ye yapılan dış yatırımlarda yüzde 49’luk bir düşüş yaşandığını açıklandı. Fitch dalgalanmanın “ani duruş” olmadan atlatıldığı vurgusu yapsa da sert çıkışların yaşanabileceği konjonktüre girdik.

FED’in parasal genişleme politikalarına son vermesiyle yaşanan kur şokları sürüyor, kur geçirgenliği kaygısının artmasıyla birlikte, bir döviz krizinin bütün dinamikleri açığa çıkmış durumda. Yunanistan’ın tereddütte düşmesi ve iflas olasılığı, beklendiğinden daha sarsıcı sonuçlar yaratması kaçınılmaz gözüküyor. Dış şoklar ekonominin zafiyetleri derinleştiriyor, çoklu kırılganlığı besliyor.

YIKICI KRİZ RİSKİ

Türkiye ve bazı yükselen piyasalarda finansal riskler arttı. Paralel olarak kur riski yükseldi.

Türkiye’nin 402 milyar dolar olan dış borcunun yüzde 40’ının, 12 ayda ödenmesi gerekiyor. Dış borcun büyük bir oranı özel sektöre ait. Özel sektörün dolar bazındaki borçlarının, ağırlığını kısa vadeli borçlar oluşturuyor. Fitch’in Temmuz raporu Türkiye’de döviz cinsinden borcu olan şirketlerin taşıdığı yüksek risk ve kırılganlığı üzerinde durdu ve bu şirketlere B notu verdi.

Önümüzdeki dönemde finansal dalgalanmalara bağlı kur şoklarının devam etmesi yüksek bir olasılık. Hatta bu süreç bir döviz krizini tetikleyebilir. Ardışık kur şokları bile bir çok şirketin iflası anlamına gelecektir. İflas ve çöküşler Türkiye ekonomisinin ana kolonlarını oluşturan şirketleri bile etkileyebilir.

Böylesi bir konjonktürde, neo- liberal yapısal uyum politikaların bir yansıması olarak, şirket borçlarını devletin üstlenmesi kaçınılmazdır. Ayrıca kapitalist devletin ontolojisi bunu gerektiriyor. Kısaca krizin kamulaştırılması neo – liberal doğmanın kaçınılmaz sonucu olarak karşımıza çıkacak.

Bu durumun somut yansıması, başta işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için sistematik işsizleştirme, yoksullaştırma, mülksüzleştirme, esnekleştirme ve güvencesizleştirmedir.

FED’in eylül ayında faiz artırma kararı alması sermaye kaçışlarını tetikleyebileceği gibi borç çevrimini kıracak sonuçlar yaratabilir.

En başta Türkiye’nin dış kaynağa yapısal bağımlılığı ekonomiyi içinden çıkılmaz bir anafora sürükleyebilir. Bu süreç yeni bir Yunanistan vakasıdır.

KRİZİN TETİKLİYECİLERİ

Likidite ve finansal sorunlar krizi tetikleyecek ana faktörlerdir.

Dış şoklar, kur şokları, Yunanistan krizinin zincirleme sonuçları, jeo-politik riskler, FED’in faiz artırımı Türkiye ekonomisini ciddi oranda sarsıyor.

Türkiye ekonomisinin çok vektörlü kırılganlığı artıyor. Sert finansal dalgalanmalara bağlı olarak, ekonomide hızlı ve ani çöküş yaşanabilir. Birbirini etkileyen ve tetikleyen kriz senkronu giderek kaçınılmazlaşıyor.

Olası döviz krizini, emlak krizi (bu aynı zamanda bankacılık krizi demektir) ve borç çevriminin kırılması izleyebilir.

Bütün kriz potansiyellerin açığa çıktığı ve olasılıkların arttığı bir konjonktüre girdik. Ve konjonktür bir çok dolayım ve etkilenmeyi bünyesinde barındıran yüksek bir konjonktür niteliği taşıyor.

Volkan Yaraşır

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu