GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Emperyalistler ve Bölge Gericiliğine Karşı BİRLEŞİRSEK KAZANIRIZ!

Emperyalizmin ve emperyalist saldırganlığın dünya halklarına vereceği tek şeyin daha fazla ölüm, yoksulluk, göç olduğu bir kez daha kanıtladı.

ABD emperyalizminin Afganistan’dan anlaşmalı olarak çekilmesi beraberinde hem dünya çapında hem de Türkiye’de yeni tartışmaları getirdi.

Tartışmaların bir yanında Afganistan’da Taliban örgütünün ABD ile anlaşarak Kabil’e girmesi ve iktidarı ele geçirmesi varken, diğer yanında tahliye sırasında özellikle Kabil Havalimanı’nda yaşanan kaos ve izdiham, ardından gelişen saldırılar var. ABD emperyalizminin 20 yıllık işgalinin ardından Afganistan’dan çekilmesi önemlidir. Tarihsel bir gelişmedir.

Hatırlanırsa ABD emperyalizmi Afganistan işgalinin gerekçesini “terörle savaş” olarak ilan etmiş ve adına “Bush Doktrini” demişti. Bu doktrinden hareketle “önleyici askeri eylemler” gerekçesiyle çeşitli ülkelere saldırılar gerçekleştirdi ve kimisini işgal etti. Afganistan’la başlayan emperyalist saldırganlık Irak, Libya ve Suriye’yle sürdürüldü. Şimdi pratikte ABD emperyalizminin bu doktrininin başarısızlığına tanık oluyoruz. Bu durumun uzun vadede hem emperyalistler arası çelişki de hem de ezilen dünya haklarının emperyalizme karşı mücadelesinde etkileri olacaktır.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, çekilme sırasında yaşananlar, bu doktrinin utanç verici yenilgisini göstermesinin yanında, emperyalist saldırganlığın dünya halklarına yaşattığı katliam, yoksulluk, acı ve sefaletin bir kez daha sorgulanmasına neden oldu. Emperyalizmin ve emperyalist saldırganlığın dünya halklarına vereceği tek şeyin daha fazla ölüm, yoksulluk, göç olduğu bir kez daha kanıtladı.

Afganistan pratiği, “terörle mücadele”, “demokrasi”, “kadın hakları” vb. söylemlerle gerçekleştirilen saldırganlığın ve işgalin nasıl bir ikiyüzlülük olduğunu göstermesinin yanında, emperyalistlerin kendi çıkarları için bir zamanlar “terör örgütü” olarak gördükleriyle koşullar değiştiğinde anlaşma yapabildiklerini de gösterdi. Afganistan’a “demokrasi” götürmeye kalkışanlar, “kadın hakları”ndan bahsedenler, Afganistan halkını Taliban gericiliğinin eline bıraktılar. Başta Afganistan halkı olmak üzere dünyanın ezilen halklarının gözünün içine baka baka müthiş bir ikiyüzlülük, alçakça bir riyakarlık örneği sergilediler.

Ezilen dünya halklarının özgürlükleri için emperyalistlerle ve kendi gerici sınıflarıyla savaşmadan başarılı olamayacağı pratikte bir kez daha görülmüş durumdadır. Ezilen dünya haklarının sadece emperyalistlere değil kendi ülkelerindeki gericilerle de savaşmaları gerçekliği, emperyalistlerin gerici klikler arasında rahatlıkla tercih yapabilmelerinden ileri gelir. Bu pragmatizm öyledir ki; dün “terörist” gördüğünü bugün “kullanışlı ortak” olarak tanımlamaya kadar varır. Tıpkı Taliban gibi.

ABD emperyalizminin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın iktidarı ele geçirmesini “anti emperyalist” bir mücadele olarak değerlendiren ve ayakta alkışlayanlar büyük bir yanılgı içindedir. Her şeyden önce ABD, Taliban örgütüyle anlaşmalı çekilmiştir. Öte yandan Taliban’ın Rus emperyalistleri ve Çin sosyal emperyalistleriyle ilişkisi bilinmektedir.

ABD, Taliban’la işbirliğini sürdürecektir. Rusya ve Çin Afganistan’ın yeraltı ve yerüstü zenginlikleri için şimdiden ellerini ovuşturmaktadır. Özellikle Çin sosyal emperyalizmi, “Kuşak Yol” politikasıyla birlikte kendi çevresindeki ülkelere özel bir önem vermektedir. Taliban ise uluslararası meşruiyet kazanmak için emperyalistlere ve bölge gerici devletlerine taviz vermekte, “değiştiğini” söylemektedir. Dolayısıyla Taliban iktidarında, Afganistan halkı emperyalistler tarafından sömürülmeye devam edecektir.

 

Emperyalizmin Hizmetinde Kendi Çıkarlarının Peşinde

ABD’nin Afganistan çekilmesi sürecinde TC faşizminin oynadığı rol de önemlidir. 14 Haziran tarihinde gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde ABD Başkanı J. Biden ve TC Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan arasında basına kapalı gerçekleştirilen görüşmenin ayrıntıları daha sonra ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın açıklamasıyla netleşti. Sullivan yaptığı açıklamada, Biden ve Erdoğan’ın, Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlaması konusunda uzlaştığını açıkladı.

Ne var ki TC’nin bütün çabalarına ve R.T.Erdoğan “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum” (21 Temmuz 2021) açıklamasında bulunmasına rağmen kendisine verilen görevi yerine getiremedi. Taliban sözcüsü Zabibullah Mücahid, 24 Ağustos’taki basın açıklamasında, “Türkiye Müslüman bir ülkedir. Bu ülkenin hükümeti ve halkıyla iyi ilişkiler geliştirmek istiyoruz ancak Kabil Havaalanı’ndaki sorun çözülür çözülmez yabancı askerlere ihtiyacımız olmayacak” ifadelerini kullanarak, TC’ye ABD emperyalizmi tarafından verilen bu görevi kabul etmeyeceklerini açıkladı.

Şu gerçeğe işaret etmeliyiz; R.T.Erdoğan bir doğruyu ifade etmektedir. TC faşizminin ve şu anda iktidarda olan R.T.Erdoğan’la Taliban arasında bir fark bulunmamaktadır. Dahası TC faşizmi ve R.T.Erdoğan bizzat Suriye iç savaşında DAİŞ gibi örgütlerle ortak iş tutmuştur. Bu anlamıyla Taliban’dan daha tecrübeli bir gericilik, faşizm söz konusudur. R.T.Erdoğan bu ortak noktaya işaret ederek Taliban’ı ikna etmeye çalışmıştır.

Taliban’ın olumsuz yanıtına rağmen R.T.Erdoğan ısrarını sürdürmüştür. Bu ısrar açıklamalarına da yansımıştır. “Taliban yöneticilerinin yaptığı itidalli ve ılımlı açıklamaları memnuniyetle karşılıyoruz.” (18 Ağustos 2021) “Taliban’ın kuracağı hükümetle görüşürüz.” (19 Ağustos 2021) “Gerekirse Taliban’la da görüşmeler yapabiliriz, ortada bir vaka, gerçek var ve bu konuyla ilgili kapı çalındığında kapımızı açar görüşmelerimizi yaparız.” (20 Ağustos 2021) Ve sonunda R.T.Erdoğan yaptığı açıklamada havalimanı güvenliği değil ama havalimanı işletilmesi konusunda belli bir uzlaşmaya varıldığını açıklamıştır: “Taliban’la 3.5 saat görüşüldü yine görüşürüz. Taliban’ın Kabil Havalimanı’nın işletilmesi noktasında teklifleri var, bize. Bu konuda şu anda henüz verilmiş bir kararımız yok.” (27 Ağustos 2021)

Anlaşılan, Taliban Afganistan’da yabancı asker istememe tutumunu devam ettirmiş ancak TC’nin ısrarları sonucunda havaalanının işletilmesi konusunda yeşil ışık yakmıştır. Bunun nedeni elbette Taliban gibi bir örgütün, NATO üyesi gerici faşist bir güçle ilişki geliştirme ve meşruiyetini sağlama ve tanınma kaygısıdır. Taliban, TC faşizmi üzerinden kendini pazarlayacaktır.

TC’nin havalimanı konusundaki ısrarının nedeni ise bambaşkadır. Bu ısrarda ABD emperyalizmine verilen sözün yerine getirilmesi etkiliyken; TC faşizminin ısrarının arkasında yatan asıl neden, havalimanını uyuşturucu ticareti için “özgürce” kullanabilmek vardır. Hatırlanırsa Sedat Peker’in ifşa ve itiraflarıyla Güney Amerika hattı deşifre olmuştu, anlaşılan TC faşizmi bu nedenle yeni yollar aranmaktadır.

TC’nin Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne ve devrimci harekete yönelik yürüttüğü karşı devrimci savaşı uyuşturucu ticareti ile finanse ettiği bilinmektedir. Tam da bu nedenle uyuşturucu ticareti, TC için “stratejik”tir. Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durum, ağır ve süreğen kriz hali, dış piyasalardan sermaye gelmemesi gibi nedenler TC açısından bu ticaretin önemini ve gerekliliğini artırmış durumdadır. Nitekim bu ihtiyaç nedeniyle faşist MHP’nin lideri Devlet Bahçeli şu açıklamayı yapma gereğini hissetmiştir: “Bu ülkeye sırt dönülmesinin, hadiselerin akışının uzaktan seyredilmesinin özellikle milli çıkarlarımıza ve hatta milli güvenliğimize yönelik ilave tehditlere neden olacağı herkesçe bilinmelidir… Afganistan’dan dönmek demek Anadolu coğrafyasını tehlikeye atmak demektir.” (16 Ağustos 2021) TC faşizmi o kadar zor durumdadır ki, Afganistan’da bulunmamayı “Anadolu’nun tehlikeye atılması” olarak değerlendirebilmektedir.

Afganistan konusunda yaşanan tartışmalarda yaşanan göç ve mülteci akının etkisi vardır. Ne var ki bu konuda da halka yalan söylenmektedir. AKP-MHP iktidarı sözcüleri tarafından göçmenlere dair yapılan bütün açıklamalara rağmen İngiltere Savunma Bakanı Wallace’ın 23 Ağustos’ta “Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerde mülteci merkezleri planlıyoruz” ifadelerini kullanması, TC’nin emperyalistlerle mülteciler konusunda da yeni pazarlıklar içinde olduğunu göstermektedir. Her ne kadar aynı gün Türk Dışişleri Bakanlığı; “Bu yönde tarafımıza iletilmiş resmi bir talep bulunmamaktadır.

Böyle bir talep iletilse dahi kabul etmemiz mümkün değildir” açıklamasında bulunmuşsa da mülteciler üzerinden Avrupa emperyalistleriyle daha önceden yapılan pazarlık bilinmektedir. TC faşizmi, mültecileri ve mülteci sorununu “dışarıya” karşı şantaj aracı olarak kullanmakta, içerde ise ucuz iş gücü olarak mülteci emeğini sömürmektedir.

Mülteciler konusunda bir diğer iki yüzlü tutum ana muhalefet partisi CHP tarafından sergilenmektedir. Burjuvazinin muhalefetteki temsilcisi “Sınır Namustur” sloganıyla bir kampanya başlattı. TC faşizminin sınır ötesi saldırılarına onay veren, mecliste sınır ötesi operasyon tezkerelerini onaylayan, Suriye sınırı delik deşik edildiğinde, cihat kampları kurulduğunda seslerini çıkarmayanlar mülteci sorununda pay sahibidirler. O zaman sınırları hatırlamayanların şimdi sınırları hatırlamaları, üstelik bunu “namus” görüp başka devletlerin sınırlarını “ulusal çıkar” adına kalbura çevrilmesine ses çıkarmamaları ikiyüzlülüktür.

Birleşik Mücadeleyi Yükseltelim!

R.T.Erdoğan Taliban’la görüşürken bir yandan da emperyalistlere mesaj vermeye devam etmektedir. 27 Ağustos’ta yaptığı açıklamada “Terör örgütlerine bu ülkeleri teslim ederek buralardan ayrılmak bedeli ağır neticeler doğurmaktadır” dedi. (27 Ağustos) R.T.Erdoğan bu açıklamayı Afganistan bağlamında yapmış olsa da hedeflediği örgüt Taliban değildir. Erdoğan’ın “Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok”tur. Onun hedefinde yine her zamanki gibi Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi vardır. Kürt ulusunun başta Rojava’daki kazanımlarını kastetmektedir.

TC faşizminin yeminli Kürt düşmanlığı bilinmektedir. ABD emperyalizminin Afganistan’dan çekilişini bile Kürt ulusunun kazanımlarına saldırıya dönüştürmek istemektedir. Nitekim TC devletinin son süreçte, Rojava ve Irak Kürdistanı’na yönelik saldırıları artmış durumdadır. TC, Kürt ulusuna yönelik saldırganlığını uluslararası gelişmelerden, emperyalistler arası çelişkilerden yararlanarak artırmakta, yeni mevziler kazanmak istemektedir.

Bu hedefi doğrultusunda Kürtlere yönelik saldırılarını artırırken; bizzat R.T.Erdoğan’ın ağzından “Kimsenin toprağında, egemenliğinde, yer altı ve yer üstü zenginliklerinde gözümüzün olmadığını hem sözlerimizle hem de eylemlerimizle ortaya koyuyoruz” (25 Ağustos) diyebilmektedir. Yalan propaganda ile saldırganlık aynı anda piyasaya sürülmektedir.

TC’nin Suriye iç savaşında oynadığı rol bilinmektedir. Suriye’nin yer altı ve yerüstü zenginliklerini talan etmişlerdir. Bunun yanında Rojava topraklarında işgal ettiği bölgelerde yerel halkı göç ettirerek nüfus değişimi yaptığı, bu bölgelere kaymakam atadığı, PTT şubesi açtığı, hatta “milli ordu” kurduğu bilinmektedir. İşgal ettiği topraklarda Türk lirasının kullanımını zorladığı ve hatta ihale açtığı da ortadadır. Dolayısıyla TC işgal ettiği Rojava topraklarını ilhak etmenin adımlarını atmaktadır.

Bu anlamıyla TC en iyi bildiği şeyi yapmaktadır. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Asıl şaşırtıcı olan kendine solcu, ilerici diyen kimi çevrelerin Afganistan’da Taliban’ın iktidarı ele geçirmesini selamlaması ve Taliban gericiliğini devrimci görmesidir. Bu çevrelerin yanı başlarındaki Kürt mücadelesini ise “terörizm” olarak görmeleri şaşırtıcı değildir. Bu durumun nedeni elbette ırkçılık ve şovenizmdir. Taliban gericiliğini alkışlamak ama Kürt mücadelesini bölücü ilan edip mesafe koymak ancak bununla açıklanabilir.

TC faşizminin başta Kürt ulusu olmak üzere, işçi ve emekçilere, kadınlara, LGBTİ+’lara, Alevilere, doğaya ve çevreye yönelik artan saldırganlığına karşı örgütlenmekten başka şansımız, mücadele etmekten başka çaremiz yoktur. Birleşik Mücadele Güçleri’nin “Birleşirsek Kazanırız” kampanyası önemli bir yerde durmaktadır. Kampanyanın yerellerde emekçi halka dokunarak sürdürülmesi, yürütülen çalışmaların somut örgütsel bir hedefle yürütülmesi önemlidir.

BMG’nin çalışmalarının etkili olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi halkın ilgisi ve desteğidir. İkincisi reformist solun BMG’nin çalışmaları ve yarattığı etki karşısında kendi çalışmalarına hız vermesidir. Kongre ve kurultaylardan, üye kampanyalarına kadar bir dizi pratik içindedirler. Bu durum açıktır ki, BMG’nin bir alternatif olma ihtimalinin belirginleşmesinin ürünüdür. Üçüncüsü düşmanın tutumudur. Düşman son süreçte BMG bileşenlerine ve çalışmalarına yönelik saldırılarını artırmış durumdadır. Kaçırma, ajanlık dayatmaları, işkence pratikleri sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu durum düşmanın devrimcilerin birleşik mücadelesinden nasıl da çekindiğini göstermektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu