MakalelerPusula

Gezi’den Rojava’ya devrimin temellerini örenlere… Ayşe Deniz ve Ulaş anısına…

Gezi İsyanı’nın dördüncü yıldönümü geride kalırken hâkim sınıflar nezdinde AKP’nin Gezi “alerjisi” sürüyor. Bu “alerji”nin, toplumsal muhalefetin canlanışı beraberinde burjuva devlet için geçirdiği tehdit aşikâr. Gezi ruhuna yönelik her ne kadar dört yıllık süreç boyunca devletin baskı, katliam ve zulüm politikaları devreye konsa da; biat ettirme politikaları ile bu ruh yok edilmeye çalışılsa da korku imparatorluğu yaratma girişimleri TC devletinin istediği sonucu bir türlü vermiyor.

Gezi ruhu, öldürülmeye çalışıldıkça yine ve yeniden can buluyor. Bu canlanışa 16 Nisan referandumu sonrasında “Hayır” eylemlerinde tekrar şahit olduk. AKP’nin YSK aracılığıyla hilelediği referandum sonrası halk, bir yandan bu hileye karşı “Hayır”ını savunurken diğer yandan ve esas olarak “biat etmeyeceğini” haykırdı. Pek çok alanda sokaklara çıkanlardan duyulan korku, AKP-MHP’nin tehditleri, gözaltı ve tutuklamaları; CHP’nin meseleyi parlamentoda çözme taraftarı pasifize etme girişimleri ile ortaya konuldu.

Ondan –halkta var olan dinamikten- duyulan korkunun son örneği ise Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanması oldu. Öğretmen Semih Özakça ve akademisyen Nuriye Gülmen’in üç aya yaklaşana açlık grevi eylemleri, OHAL KHK’leriyle işlerinden ihraç edilen tüm emekçiler için sürerken Nuriye ve Semih, geçtiğimiz haftalarda yeni bir Gezi İsyanı’na neden olabilecekleri (!) gerekçe gösterilerek tutuklandılar. Aylardır Ankara-Yüksel Caddesi’nde sürdürülen direnişe, açlık grevi ile devam eden Nuriye ve Semih’in her gün yapılan gözaltılara karşı direniş alanını terk etmemeleri; kendilerine destek ve dayanışma amacı ile pek çok alanda süreli açlık grevi ve sokak eylemlerinin yapılması, AKP’nin Gezi alerjisini reaksiyona geçirdi. Tutuklanan emekçilerle dayanışma eylemleri ise artarak sürüyor.

 

Gezi’nin ruhu Rojava’da dolaşıyor

Özelde AKP’nin genelde ise TC devletinin Gezi İsyanı’ndan duyduğu korkuyu açmakta fayda var. Gezi İsyanı’nın yaratığı hak arama bilinci ve bunun için meydanları meskenleştirme, sokakları kullanma genel anlamda duyulan korkunun sebebi olarak karşımıza çıkıyor. İşçi ve emekçiler, kadınlar ve LGBTİ’lerin Gezi ve sonrasında çeşitli devlet politikalarına karşı yükselttikleri sesleri ve açığa çıkan dinamik korkunun temelidir. Gezi İsyanı sonrasında yaşanan pek çok saldırıya karşı kitlelerin sokaklarda kavgayı rehber edindiği bir gerçeklikle karşı karşıya kaldık.

Türkiye’deki dinamiğe; Suriye’de Rojava Devrimi de eklenince hâkim sınıfların kâbusu büyürken saldırılar da buna paralel büyümeye devam etti. TC devletinin tekçi mayasının zarar görmesi; Kobanê Serhildanı ve 7 Haziran genel seçimi ile yıllardır körüklenen şovenizmin boşa düşmeye başlaması TC devletinin AKP eliyle saldırıların büyümesine yol açmıştır. Yaşadığımız topraklarda Gezi İsyanı ile açığa çıkan dinamik yüzünü her gün daha fazla sokağa, meydana, dağlara, Rojava’ya dönerken saldırılar da buna takiple büyüdü-büyümeye devam ediyor.

Gezi İsyanı’nın ruhunun Rojava’da dolaştığının en somut örneği ise, Gezi İsyanı’nın sembolleşen devrimcileri Ulaş Bayraktaroğlu ve Ayşe Deniz Karacagil oldu. Rakka’yı DAİŞ’ten temizleme hamlesinde ölümsüzleşen Ulaş ve Ayşe Deniz, Gezi’nin direniş ruhunu Rojava’ya taşıyanlardandır. Onlar 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta katledilen 33 devrimcinin Rojava devrimi ile dayanışmasını ateşin içerisinde olmayı tercih ederek sürdürenlerdi. Ayşe Deniz ve Ulaş, Rakka hamlesinde DAİŞ, TC devleti ve emperyalist devletlere ezilenlerin yanıtını veridiler. Nitekim her gün biraz daha DAİŞ’ten temizlenerek süren hamle faşizme karşı verilebilecek en büyük yanıtlardan biri olacaktır.

 

Tarih her zaman direnişteki yaşamı yaşatır

Ölümsüzleşen bir devrimci, geride kalanlara büyük bir miras bırakıyor. Onların bıraktığı yerden mücadeleye devam etmek yaşamı direniş ile anlamlandıranlara kalırken devam ettiğimiz yol onların yaktıkları meşale ile aydınlanıyor. Gezi’den Rojava’ya devrimin temellerini örenler; Ayşe Deniz ve Ulaş bu temele atfettikleri değerleri ile hem faşizme karşı mücadelede hem de bizlere düşene dair önemli ipuçlarını bir kez daha sunmuşlardır.

Ayşe Deniz’in Gezi İsyanı’na katıldığı gerekçesiyle yargılandığı davanın duruşmasında dile getirdiği “tarih her zaman direnişteki yaşamı yaşatır” (Özgürlükçü Demokrasi, 1 Haziran 2017) sözleri devrim mücadelesinin anlamı tekrar ifade ediştir. Ölümsüzleşmek tam da budur! Tarihte zalimlere karşı direnenlerin mücadelesinin sürekli kılınışı bununla alakalıdır. Direnenler, ezilenlerin mücadelesinde rehber olma rolleri ile ölümsüzdürler. Öte yandan direnişin, mücadelenin olmadığı yerde çürümenin olacağı ise açıktır! Burjuvazi ile proletarya arasındaki derin çelişki ve bu çelişkinin zıtların mücadelesi ile sürekliliği birinin güçsüzleşmesi ölçüsünde diğerinin güçlenişi diyalektiğin en bilinen yasasıdır. “Biçim veremediğimiz şeylerin/ biçimini alıyoruz” der Şükrü Erbaş; bu söz tam da zıtların birliği ve mücadelesini ifade ediyor! Burjuvazinin kazandığı yerde proletarya kaybederken, proletaryanın kazandıkları ise burjuvaziyi tarih sahnesinden siler. İkisi arasında uzlaşma olmaz, olamaz. Eskisinin yerini yeninin alması yıkımın olduğu yerde inşanın da gerçekleşmesi bununla alakalıdır. Sınıf bilincinin örgütlü olmadığı burjuvaziye karşı savaşın pratikte olduğu kadar zihinsel de gerçekleştirilmediği yerde burjuva ideolojisinin yeşereceği aşikârdır. Burjuvazi her türlü aracılığıyla boş bırakılan her türlü alanı değerlendirmekte, kendi çürümüşlüğü ile o alanlarda yeşermektedir.  Burjuvazinin kendisini yeşertmesini boşa çıkarmak uzun vadede proletaryanın boşa çıkan- yenilgiye uğrayan yerleri doldurması ancak direnmek; ateşin kıyısında- köşesinde değil, tam ortasında olmayı gerektirmektedir. Bu direniş egemenlerin haksız savaş politikalarına olduğu kadar, devrimci bireylerin burjuvazinin saldığı ideolojik hastalıklara karşı da sergilemek zorundadır. Her iki direniş biçimi yeniyi getirebilir ancak… Ayşe Deniz’in ifade ettiği “direnişteki yaşamın yaşaması” hem içte hem de dışta burjuvazinin tüm politikalarına karşı direnişi işaret etmektedir.

 

Bürokratizmin çözülüşü: “Kendi yaşamayacağı hiçbir şeye insanları yönlendirmezdi!”

Diğer yandan Ulaş Bayraktaroğlu’nun annesi Melike Çakırer’in oğluna dair “kendi yapamayacağı hiçbir şeye insanları yönlendirmezdi” (Özgürlükçü Demokrasi, 17 Mayıs 2017)  sözleri de kolektifin içinde bulunduğu tartışmalardan biri olan “bürokratizm” ideolojik hastalığının çözülmesi, yenilmesi için gerekli yolun gösterilişidir. Ayşe Deniz’in direniş vurgusunun yanında Ulaş’ın devrimin yolunda ölümsüzleşenlerden öğrenmek budur-bu olmalıdır! Ölümsüzleşen her devrimci ardıllarına bıraktıkları mirasla her biri ayrı noktalardan bütünü tamamlayarak bizlere yol göstermektedirler.

Ve Gezi’nin ruhu hala dolanıyor, Türkiye ve tüm dünyada ezilenler biat etmeme ve hesap sorma ruhunu dünyanın pek çok ülkesinde sokaklara akarak gösteriyorlar. Dünyada egemen sınıfların yaşadığı ekonomik ve siyasal krizin yarattığı kaos hali; dipten gelen dalganın yüzeye vuruşu güçlü örgütlülüklerle karşılanmadığı ölçüde burjuvaziye karşı olan halk kitlelerinin sokağa dökülüşü bıraktığı etkiden ibaret olup yeniyi yaratma sürecini uzatacaktır. Kitlelerin sınıf bilinci ile örgütlenmediği sürece proletaryanın kazanacağı zafer ertelenmeye devam edecektir.

 

Devrimcilere misyonunu hatırlatanlar: KİTLELER!

Harekete geçen kitleler isyana kalkanlar; devrimcilere üstlenmesi gereken misyonu dayatmaktadırlar. Türkiye’de son süreçte “Hayır” eylemlerinde Güney Amerika’da, Avrupa’daki,  eylemlere kitlelerin sokağa çıkışının olumluluğundan dem vururken Lenin’in sözlerini hatırlatmakta fayda var: “… kendiliğinden unsurunun aslında bilinçliliğinin tohum halinden başka bir şey olmadığını gösterir. İlkel isyanlarda belli bir bilinç uyanışını ifade ediyorlardı: işçiler, kendilerini ezen rejimin yıkılmazlığına olan eski inançlarını yitiriyorlar, kolektif bir savunmanın zorunluluğunu anlamasalar da hissetmeye başlıyor. Otoriteye kölece boyun eğişi kesinlikle terk ediyorlardı. Fakat bugün mücadeleden çok bir çaresizlik ve intikam patlamasıydı.” (Ne Yapmalı? / V. İ. Lenin/ İnter Yayınları /s. 35) Kitlelerin intikam ve çaresizlik patlamasını örgütlü güç haline getirmek yeniyi yaratmak için vazgeçilmezdir. Tüm araçlarıyla devamlılığını sağlamak ve güçlü hale gelmek uğruna politika üreten burjuvaziye karşı kolektif bir hat yaratmaksızın yeniyi yaratmak mümkün değildir. Ancak içte ve dışta burjuvazinin tüm yansımalarına karşı mücadeleyi seçen kolektif düşleri gerçeğe dönüştürebilecektir.

 

Düşenlerin hüznünü isyana çevirmek

Öte yandan halkın hareketlendiği dönemler kadar “suskun dönemleri”ni de değerlendirmek gerekiyor. Gezi’nin ruhu üzerimizde dolaşsa dahi; son iki yıldır gerçekleşen katliam ve baskı politikaları ile kitleler evlerine hapsedilmeye çalışılmaktadırlar. Yaratılmaya çalışılan korku imparatorluğunda halkın dönemsel olarak tepkilerindeki kapanma hali umutsuzluğu dayatırken gerçeği yorumlamaktan kaçınma, ne yaparsak yapalım kitlelerin örgütlenmekten yana olmadığını çözümleme (!) gibi “karamsar” ruh halleri kadar kendi gerçekliğimizden kaçma hali olamaz! Kitleler ancak güvenebilecekleri, kendilerini ifade edebileceklerine inandıkları zaman bir kolektif savunma altında mücadeleye atılırlar. Alternatif olamadığımız gerekli güveni veremediğimiz gerçekliğinden kaçarak suçu kitlelere atmak ise elbette ki en kolayı! Oysaki “kitle hareketinin peşinden ayağımızı sürüyerek geldiğimiz için, bütün rezaletlerin yeterince geniş, çarpıcı ve hızlı teşhirini örgütlemeyi henüz beceremediğimiz için kendimizi suçlamalıyız.” (Lenin/age/agy/ s. 79)

Devrimciler açısından kitlelere önderlik edebilecek bir duruma gelinmediği sürece düşlerin gerçeğe dönüşmesinin erteleneceği açıktır. Ayşe Deniz Karacagil ve Ulaş Bayraktaroğlu’nun Gezi İsyanı’nın kendiliğindenliğini örgütlü mücadeleye dönüştürmelerini rehber edinmek; biçim veremediklerimizin biçimini almamak- dönüştürmek için ateşin orta yerine atılmak; teoride güçlenmek, teoriyi pratikte pişirerek ve saldırı politikalarına karşı politika üretmek önümüzde duran en önemli görevlerdir. Ancak o zaman düşenlerimizin hüznünü isyana çevirebiliriz!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu