GüncelMakalelerPusula

“Şimdi eline bir ayna al ve yavaşça kendine çevir!”

Olayları, olguları incelerken mümkün olan en fazla boyutuyla ele almak gerekir. Başka türlü eksik, yanlış subjektif sonuçlara ulaşabiliriz. Bu yazıyı kaleme almak isteyişimin esas nedeni budur. Partimizin içinde bulunduğu süreci değerlendirme, eleştirme yazılarında aslında kendimizi değerlendirme ve özeleştiri verme boyutu çok eksik görünüyor. Yani halkı, yoldaşlarımızı bilgilendirirken, süreci anlatırken nasıl anlatıyoruz, sorusu önemli. “Taraflaşma-taraflaştırma” sürecini nasıl ele alıyoruz? İşte bizi ayıracak, yeniyi –ki ben yeniyi özümüze dönüş olarak değerlendiriyorum– yaratacak şeyin her şeyden, herkesten çok kendimizi değerlendirme olduğuna inanıyorum.

Peki, bizi bu sürece getiren şey neydi, işte buna verdiğimiz cevap eğer tek başına “onlar yüzünden” ise bir problem var demektir. Önce aynayı kendimize tutmalı, “halimiz neyse görmeliyiz”, işte o zaman kazanırız.

Mao yoldaş, yazılarında düzeltme hareketinden bahseder. Yılda birkaç kez tüm parti üyelerinin (parti üyesi olmayadabilir) bir araya gelip önce özeleştiri vererek kendilerini değerlendirdikleri, eleştiri-özeleştiriyle kendilerini düzeltmeleri gerektiğinden bahseder.

Rojava’da savaşçılar olarak bunu yapmaya çalışıyoruz. Hamlelerden sonra bütün güçler, eğitime çekilir. Ardından herkes tek tek platforma (eleştiri-özeleştiri) çıkarak pratik sürecini değerlendirir. Sonra kolektif, ihtiyaç hissederse bazıları için yoğunlaşma (eğitim) talep edilir. Şoförden tutalım lojistikçiye, savaşçıdan komutana herkes platforma çıkarak yapılan pratiklerle ilgili önce kendisi değerlendirilir. Gelen eleştirilere de hiçbir şekilde karşılık vermez.

İşte Mao yoldaşın o sözleri Rojava ve diğer birçok yerde bu şekilde uygulanıyor. Peki, biz Maoist bir hareket olarak toplamımızı ne kadar pratiğe geçiriyoruz. Kendimizi ne kadar değerlendiriyor, hiyerarşik olarak üstlerimizi ne kadar eleştirebiliyoruz? “Eleştiri- özeleştiri bizim en büyük silahımızdır” demek yeterli değil, bu silahı kullanmak için bilmek gerekir. Bilmek için de eğitmenlere ihtiyaç vardır. Diğer türlü silahın özelliklerini, nasıl sökülüp takılacağını, tutukluluk yaparsa nasıl düzeltileceğini, tutuş özelliklerini, hangi amaçla kullanıldığını vb. bilmeden sadece tetiğe basarsın –ki bu da en basitidir-. İşte bu eğitmenler de partimiz, örgütsel sistemlerimiz, yoldaşlarımız, halkımızdır.

Bir ortamın niteliğini anlamak için o ortamın eleştiri- özeleştiri yapıp yapmadığına ve nasıl ele aldığına bakmak gerekir. Üzülerek söylüyorum ki birçok alan faaliyetimiz bunun çok uzağında. Ya hiyerarşik olarak yukarıda diye, ya yeni ya eski diye, ya çok emekçi diye, ya kopmasın-uzaklaşmasın diye diye diye çok uzaklaştık-uzaklaştırıldık, eleştirmekten. Dünyaları biz yarattık edasıyla yaptığımız işleri yalnızca kendimiz yapabilirmişiz gibi davranıp, böbürlenip, bir eleştiri geldiğinde bunu hak etmediğimizi ve eleştiriyi acımasızca bulduğumuz çok sayıda kadro tipimiz var örgütümüzde. Sistem içerisindeki bütün ilişkilerimiz bir yalan üzerine kurulmuş durumda, ailemizden arkadaşlarımızdan sevgilimizden hep güzel şeyler duymuş, buna alıştırılmışız. Zaten bu arkadaş ortamlarını da buna göre oluşturmuşuz. Ee peki örgütlendiğimizde bu aynen devam ederse ya da değişimi çok sert bir tarzla ele alırsak ne olur? Birincisinde sistemi yine içimizde yaşatmış oluruz, ikincisinde de “zora” gelemeyip yine sisteme dönmüş oluruz.

Şimdi elimize bir ayna alalım ve yavaşça kendimize çevirelim. Ne görüyoruz? Her sabah istisnasız aynaya bakıyoruz ama özümüze, faaliyetimize, katılımımıza bakıyor muyuz acaba?

(Rojava’da Rakka hamlesinde savaşan bir kadın Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu